🎐 Yürek Sıkıntısı Türlü Korkular Ve Teşhis Konulamayan Hastalıklar Için

NwLd6oJ. Dünyada Koronavirüs yayılmaya devam ediyor. Son olarak Koronavirüs ülkemizde de görüldüğünü Sağlık Bakanı Fahrettin Koca açıkladı. Peki Türkiye’de koronavirüs teşhisi konulan hasta nasıl tedavi ediliyor? işte merak edilen sorunun yanıtı ilk koronavirüs vakası yurt dışı temaslı olduğu belirtilen erkek bir vatandaşımız görüldüğü açıklandı. Sağlık bakanı Koca, Hastanın temasta olduğu herkesi karantinaya alındığını açıkladı. Ayrıca Sağlık bakanlığı ekipleri hastanın tedavisine TEDAVİ UYGULANIYORMilliyet İnternet haber sitesinin sağlık bakanlığı kaynaklarından edindiği bilgilere göre tadavi durumunu hastanın klinik durumuna göre detaylandırdık. Ağır mı, hafif mi diye bir algoritma hazırladık. Farklı hastalıklar için kullanılan ilaçların, bir arada kullanılması anlamına gelen hibrit tedavi uygulanıyor. Durumu iyi olan, altta yatan başka bir hastalık yoksa semptomatik tedavi uygulanıyor. Ateş düşürücü, rahatlatıcı tedavi” uyglandığını VAR!Sağlık Bakanlığı Koronavirüs Bilim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Ateş Kara da vakayla ilgili şu bilgiyi verdi“Bu vaka yurt dışından virüs alarak geldi ve kendisi riskli olabileceğini bildiği için, çok az kişiyle temas edip, çok fazla dışarıya çıkmayan birisi. O bakımdan şansımız var. Erken dönemde yakalandı bu vaka, ateş ve öksürüğü olduğu dönemde yakalandı.” Endişe, öfke, hayal kırıklığı ve tükenmişlik… Şu yaşadığımız olağandışı günlerde hepimizin deneyimlediği son derece olağan duygular bunlar. Ümit etmek istiyoruz. “Az kaldı, düzelecek. Tedavide çok ilerleme kaydedildi. Kontrol altına alınıyor galiba” diye düşünüyoruz. Birkaç saat sonra aldığımız bir haber umutlarımızı yerle bir ediyor. Kaygılanıyoruz “Ne zaman bitecek bu? Ne kadar daha gidecek böyle?” Öfkeleniyoruz “Bunu hak edecek ne yaptık?” diye soruyoruz. Günah keçisi olmayı benimsiyoruz. Bir dolu hayal kırıklığı, sürekli ertelenmek durumunda kalan hayaller… Sanki elimizden kayıp gidiyorlar. Ve işte tükenmişlik... Tüm bu endişelerin, öfke patlamalarının ve hayal kırıklıklarının getirisi olarak olabilecek bir şeyi yaşıyoruzBizler bu günümüzü yaşar, geleceğe tutunuruz. Tutunacak yer bulamazsak eğer savruluruz. Ciddi bir fırtına var, hiçbirimiz önümüzü göremiyoruz. Hedeflerimiz sarsıldı. Biz böyle bir dünyayı hiç hayal etmemiştik. Ancak filmlerde olabilecek bir şeyi yaşıyoruz şu an, hepimiz. Hani bazen uykunuzda bir kabusun içindeyken bilinç ve bilinçaltı birbirine bağlanır; bunun bir kabus olduğunu fark edersiniz. Gözünüzü açınca da şükredersiniz ya, öyle bir şey bu… Uyanamıyoruz sadece. Sürekli negatif uyarıcıları alıp normal duygu durum gösterebilecek bir insan yok. Hepimiz etkileniyoruz. Bu etkinin niteliği kendi bünyemizde bile değişiklik gösteriyor. Bir gün tamamen içimize kapanıyoruz, ertesi gün öfkemizi nereye kusacağımızı ne yapacağız?Şu anda “Her şey düzelecek” demek kimseye inandırıcı gelmiyor, hatta çoğu zaman ters tepip daha sinir bozucu bile olabiliyor. Neyin ne zaman düzeleceğini bilmiyoruz. Düzeldiğinde de nelerin eskisi gibi olup olmayacağını. Bu kadar bilinmezli bir denklemde “Ah vah, bitti, mahvolduk, bu iş daha gider böyle” demek ve buna inanmak da bir seçimdir. Diyelim ki böyle düşünmeyi seçtiniz. Elinize ne geçiyor? Hayatınız nasıl şekilleniyor? Daha çok öfke, daha çok mutsuzluk, gelecekten daha çok uzaklaşma… Olumsuzu seçmek daha kolay geliyor bize aslında. Böylece uyum sağlayacak cesareti bulamama eksikliğimizi bir anlamda kapatmış ters mantığa bakalım. “Evet zorlanıyorum. Duygularım çok iniş çıkış gösteriyor. Çoğu zaman kendimi çıkmazdaymış gibi hissediyorum. Yoruldum. Önümü göremiyorum, doğru. Daha çok çamura saplansam bana ne fayda sağlayacak? Ayağa kalkmak için ne yapabilirim?” Önce yaşadıklarımızı kabul etmemiz gerek. Bundan kasıt, Pollyannacılık oynamak değil. Gün geldiğinde bağıra çağıra ağlamak, öfkeni kusmak, duvarları yumruklamak... Bazen gözümüzün önüne inen ağır duygu perdesini kaldırabilmek için bunları yapmak gerek. Kriz durumlarındaki şarj mekanizmalarımız gibi düşünebiliriz. Algılarımız açılıp kendimizi daha iyi hissettiğimizde de “Bugünü daha güzelleştirmek için ne yapabilirim?” diye düşünebiliriz düşeceğiz. Hep yerde mi kalmak istiyorsunuz, yoksa bir şeylere tutunup ayağa kalkmak mı; işte bu sizin özgür iradeniz. Olayların kendisi kadar onları algılayış biçimimiz de büyük önem taşıyor. Önlemlerinizi aldığınız sürece güvende olduğunuzu bilin. Biliyorsunuz; koronavirüs alacağımız önlemlerden daha güçlü değil. Duygu yükünü boşaltın, algılarınızı açın ve yolunuza devam edin. TASAVVUFÇULARIN BABALARI​ ======================================================Somuncu Baba​ Hamidettin-i Aksarayi hazretleri Yıldırım Beyazıt zamanında Bursa'da ekmek yapar satardı. Onun ekmeklerini şehir halkı âdeta yağmalarcasına alırlardı. Nasıl bir hamur yoğuruyordu da, bu derece lezzetli ekmek yapıyordu, bu kimsenin malumu değil onun "Somunlar ... Mümünler ..." diye sokak aralarına, tatlı tatlı dökülen sesini duyunca , bütün Bursalı'lar birbirine girerdi. Böylece Ulu Camii yapılırken orada çalışan işçilere kendi fırnında yaptığı somunlarını getirir ve dağıtırdı. O küçücük fırınında yapılan somunlar işçilere yeter ve herkes o somunlardan rızıklanırdı. Camide çalışan işçiler yemek saatinin gelmesini ve somuncubabalarının onlara taptaze sıcacık ve leziz somunlarından getirmesini dört gözle bekler, öğle saatini kollardı. Nihayet Ulu Camii inşaatı bittiğinde; Yıldırım Beyazıt Emir Sultan Hz. lerine ilk hutbeyi okumasını söyler. Emir Sultan Hz. Padişah'a burada Hamidettin-i Aksarayi hazretlerinin ikamet ettiğini ve o varken hutbeyi okumanın kendisine düşmeyeceğini anlatır. Padişah'ta Somuncu baba'nın okumasını kendisinden rica etmesini söyler. Ve nihayet Israrlara dayanamayan Somuncu baba hutbeye çıkar. Hutbe'de Fatiha süresinin yedi farklı tefsirini yapar. Tefsir bittikten sonra; "Fatiha süresinin ilk tefsirini bütün cemaat anlar, ikinci tefsiri cemaatin büyük bir kısmı anlar, üçüncü tefsiri cemaatin yarısı anlar, dördüncü tefsirini cemmatin küçük bir kısmı anlar, beşinci tefsiri cemaatin çok azı anlar, altıncı tefsiri birkaç kişi anlar, ve yedinci tefsiri sadece kendisi anlar" Cemaat Somuncu babalarının ne kadar büyük bir Allah dostu Evliya olduğunu görünce cami çıkışında onun elini öpmek isterler. O mübarek Zat cemaat'in isteğini kıramaz ve Ulu Camiin üç kapısından çıkan cemaat'e elini öptürür. Böylece bütün cemaat Hazret'in elini öpme şerefine nail olur. Artık dağılmaya başlayan cemaat kendi aralarında konuşurken kendilerinin somuncu babanın elini öptüğünü anlatırken birden farklı kapılardan çıktıkları halde elini öptüklerini anlarlar. Kendilerinin Somuncu babalarının kerametini görünce Somuncu babalarına koşarlar. Oradaki görevi biten Hazret artık gitmiştir. O günden sonra bir daha Bursa yakınlarında görülmez. Hamidettin-i Aksarayi Hazretleri Soluğu Kayseri'de alır. Sürç-ü lisan ettikse affola. =================================================================== ZİYARET MEKANLARI​Bazı mekanların ziyaretleri Roma'dan günümüze İstanbul folklorunda önemli bir yer işgal eder. Bu mekanlar adak adamak, dilek tutmak veya bir sıkıntıdan kurtulmak gayesi ile ziyaret edilir. Ziyaret edilen bu mekanlar arasında kutsal kabul edilen bazı kimselere ait mezarlar, sularının şifalı olduğuna inanılan kuyular ile dileklerin kabul olunup olunmayacagının öğrenilebildiği yerler olarak değerlendirilen dilek kuyuları başta gelmektedir.​Eskiden çok daha fazla önem atfedilen ve herbiri için farklı ziyaret usul ve tören geleneğinin bulunduğu bu yerler, günümüzde de insanların umut içerisinde gittikleri mekanlar olma özelliklerini sürdürmektedir.​EYYUB SULTAN TÜRBESİ​Eyüp Sultan Camii'nin yanındadır. Hz. Muhammed'in ordusunda sancaktar olup, İstanbul'un muhasarası sırasında şehit olan Hz. Eyyub E1-Ensari'nin mezarıdır. Mezar fetihten sonra bulunmuş ve üzerindeki türbe 1459 yılında cami ile birlikte inşa edilmiştir.​ Dışı çinilerle süslü türbe özellikle Cuma, kandil ve bayram günleri ziyaretçilerle dolup taşar. İşleri ters gidenler, kısmetini açtırmak isteyen kızlar, yeni evlenenler, sünnet olanlar ve çeşitli dilekleri olanlar türbenin önünde dua eder ve çevresini üç defa dolaşırlar. Türbenin ayak ucunda bulunan suyun kalp hastalığına şifa olduğuna inanılır. Eyüp Sultan'da dilek tutanlar çeşitli adaklar adarlar yiyecek dagıtmak, kurban kesmek vs. ve dilekleri gerçekleşenler bu adaklan fakir insanlara dağıtırlar. ​SAHABE KABİRLERİ​Peygamber Hz. Muhammed'i görmüş, O'nu dinlemiş Müslümanlar "sahabe" olarak isimlendirilir. Sahabelere, Peygamberi görmüş ve O'nun sesini duymuş olmalarından ötürü Müslümanlarca büyük saygı duyulmaktadır.​ İstanbul'da mezarları bulunan sahabeler Bizans döneminde Emevi veya Abbasi ordularıyla birlikte,şehri fethetmek için buraya gelmişlerdir. Daha sonra çeşitli nedenlerle hayatlannı kaybetmişler ve İstanbul'a gömülmüşlerdir.​ İstanbul Osmanlı'larca fethedildikten sonra bu sahabelerin mezarları tesbit edilmiş ve üzerlerine türbe ve mescitler inşa ettirilmiştir. Mezarı ilk tesbit edilen sahabe Hz. Eyyub el-Ensari'dir Günümüzde mezarının üstünde bir türbe ve külliye vardır. Eyüp Sultan Külliyesi.​Bunun dışında İstanbul'da, tesbit edilebilen 28 tane daha sahabe kabri vardır. Bunların 9'u Ayvansaray'da surların dibinde, 4'ü Eyüp semtinde, 3'ü Karaköy Yeraltı Camii'nde, 1'i Karacaahmet Mezarlığı'nda,12'si ise Suriçi bölgesindedir.​Bu kabirler, başta Eyüp Sultan olmak üzere, Müslüman halk tarafından kutsal kabul edilmekte ve sık sık ziyaret edilmektedir.​MERKEZ EFENDİ TÜRBESİ​Bu ziyaretgah Zeytinburnu Mevlanakapı'da, Merkez Efendi Mahallesi'nde yer alır. Burası Halveti Tarikatı Şeyhlerinden Merkez Efendi'nin tekke ve türbesinin bulunduğu yerdir. Tekkenin bahçesinde bulunan niyet kuyusu, yüzyıllar boyunca çok popüler bir ziyaretgah olmuştur. İnanışa göre, bir dileği olanlar bu kuyudan taş alırlar. Daha sonra dilek gerçekleşince alınan taş kuyuya geri bırakılır.​ Cumhuriyet'ten sonra bütün diğerleri gibi Merkez Efendi Tekkesi de kapatılmış ve bu inanışın önüne geçebilmek için kuyunun ağzı demir kapakla örtülmüştür. Buna rağmen hala insanlar türbeyi ziyaret ŞERİF​Hz. Muhammed'in kullandığı eşyalar Müslümanlar tarafından kutsal kabul edilmektedir. Bunlardan biri olan peygamberimizin hırkası da, Sultan Abdülmecid tarafından 1851'de yaptırılan, Fatih İlçesinde, camiyle aynı adı taşıyan semtte bulunan Hırka-i Şerif Camii'nde muhafaza edilmektedir.​ Bu hırka Ramazan'ın 15-27. günleri arasında ziyarete açılmakta ve cami özellikle bu günlerde ziyaretçi akınına uğramaktadır.​AZİZ MAHMUD HÜDAİ TÜRBESİ​Üsküdar'da Doğancılar semtindedir. Aziz Mahmud Hüdai, Celveti tarikatinin kurucusu ve önemli bir mutasavvıftır. Aziz Mahmud Hüdai'nin "ben öldükten sonra mezarımı ziyaret edenlerin ölümü denizden olmasın ve duaları kabul olsun" şeklinde dua ettiğine dair inanç nedeniyle kendi adını taşıyan külliyesinin içinde yer alan türbesi halkın sıkça ziyaret ettiği bir mekandır.​SÜMBÜL EFENDİ TÜRBESİ​Bu ziyaretgah, Kocamustafapaşa semtinin merkezindeki, Kocamustafapaşa Külliyesi'ne dahil Sümbül Efendi Türbesi'dir. Bu türbe Halveti .Tarikatı'nın Sümbülilik kolunun kurucusu Sümbül Efendi'ye aittir. Bu türbe ve türbenin yanındaki dilek kuyusu İstanbul ziyaret kültüründe önemli bir yer tutar. Bir hastalığı veya dileği olanlar tarafından özellikle her ayın ilk Cuma günü ziyaret edilir.​YAVEDUD SULTAN TÜRBESİ​Ayvansaray'da, Yavedud Caddesi üzerinde bulunmaktadır. Buradaki türbede yatan zat, halk arasında Yavedud Sultan adıyla tanınan Şeyh Abdulvedud Efendi'dir. Bu zatın Buhara veya Şam'dan gelerek İstanbul'un fethine katıldığı ve bu esnada bazı kerametler gösterdiği rivayet edilir. Bu nedenle türbesi öldüğü zamandan günümüze kadar İstanbul'un önemli ziyaret yerlerinden biri olmuştur.​TELLİ BABA TÜRBESİ​ Rumelikavağı'nda bulunan Telli Baba Türbesi'nin yapım tarihi ve burda yatan zatın kim olduğu bilinmemektedir. Ancak İstanbul'un en popüler ziyaretgahlarından biridir. Evlenmek isteyen gençler veya aileleri burayı ziyaret edip, gelin teli adarlar. Dilekleri gerçekleşenler düğün öncesi türbeye tekrar gelip adadıkları teli bırakırlar. Bu yüzden türbe gelinlik ve damatlıklarıyla ziyarete gelen genç çiftlerle dolup taşmakta, türbe ise gelin telleri ile süslü ilginç bir görüntü sunmaktadır. HELVACI BABA​Şehzade Külliyesi'nin avlusunda yer alan boş bir mezardır. Halk arasında Helvacı Baba olarak bilinen ve sıkça ziyaret edilen zatın mezarı, ziyaretleri engelleyebilmek maksadıyla 1960 veya 1961 senesinde gizlice açılmış ve kemikler bilinmeyen bir yere nakledilmiştir. Fakat buna rağmen özellikle Cuma günleri hala yoğun bir ziyaretçi grubu tarafından bu boş mezara gelinmekte, dilek tutulmakta ve bu dilekler kabul olunsun diye fakirlere ve yoldan geçenlere helva dağıtılmaktadır.​YUŞA TEPESİ ​Beykoz İlçesi'nde, İstanbul'un en yüksek tepesinde gömülü olan zatın Yuşa Peygamber olduğuna inanılmaktadır. Bu inanışı doğruluyacak hçbir belge olmamakla birlikte, yine de halk arasında buraya büyük bir ilgi Tepesi’ndeki bu türbe her türlü sıkıntı ve dilek için ziyaret edilmekte ve adak sonra dilekleri gerçekleşenler adaklarını geciktirmeden yerine getirmektedir.​ ================================================================ YAŞAR ÇORUHLU Azerbaycan’ın Mereze Köyü’nde Diri Baba Türbesi 20 Temmuz 1997 yılında incelemelerde bulunduğumuz, Diri Baba Türbesi, gerek planı gerekse içinde yer aldığı mimari gelenek bakımından önemli bir mimari eserdir. Elimizdeki kitabe metnine göre H. 805 M. 1402 - 1403 yılında ve Şeyh İbrahim Han zamanında inşa edilmiş bu yapının mimarının ismi tam olarak bilinmemektedir. Mimarın adının yer aldığı madalyonlardaki tahribattan dolayı, onun isminin "bin üstad hacı" bölümünü ve dolayısıyla sadece babasının ismini öğrenebiliyoruz. Türbe binası inşa edildikten sonraki yüzyıllar içerisinde çok tahrip olmuş ve nihayet 1955 yılında bir restorasyon projesi hazırlanarak, onarılmış ve bugünkü şekline kavuşmuştur. Bir vadiye bakan yamaçta bulunan mimari eser, kesme taşla inşa edilmiş, sade fakat sağlam görünüşte bir yapıdır. Alttaki , dört ana yöne doğru genişletilmiş tonozlu bir esas mekandan oluşan, üst kattâ ise tromplu kubbeli bir salona sahip iki katlı bir yapıdır. Üst katta ayrıca kayanın içine oyulmuş bir oda mağara vardır. Buradan bir merdivenle kubbe eteğine ve türbenin sırtını yasladığı kayalıklara ulaşılmaktadır. Diri Baba Türbesi'nin Asya Türk mimarisindeki en yakın örneği , Türkmenistan'da Rabat-Ferava civarındaki Parav Bibi Türbe-Mescididir. Bununla birlikte kısmen kaya içine oyulmuş ve kısmen kaya dışına yapılmış mimari eserler, İslamiyetten önceki Türk Budist mimarisi veya Orta Asya Budist mimarisinde bilhassa kayalara oyulmuş mağara tapınakları olarak da karşımıza çıkmaktadır. ================================================================ KUTSAL BABALAR LİSTESİ​ Kaymak baba Telli baba Helvacı baba Düzgün baba Murat baba İmam Efendi baba Fatih Ahmet baba Midilli baba Garip Baba Mah Baba Gözcü Baba Buhur Baba Ali Mansur Baba Seyit Ali Baba Çoban Baba =================================================================MİDİLLİ BABA TÜRBESİ​ Gülabibey Camisi’nin güneyinde,Abdülbaki Ertuğrul’un evinin bahçesinin tarafından “Midilli Baba Türbesi”diye anılır. Kim olduğu ve nereden geldiği hususunda hiçbir bilgi yoktur. Şimdi ancak bir bölüm duvarı ve yarım kubbe tarzında olduğunun zar-zor anlaşılmasına yarayan kubbe parçasından küçük bir taş yığını çarşıya bakan bir giriş kapısı varmış,oradan mezarın olduğu alttaki bölüme şimdi ne kapısı belli,ne de kubbesi tarafı yıkık ve harab haliyle yanından geçenlerin, burada bir türbe olduğunu farkedemeyecekleri kadar tarafı yol seviyesinden biraz yukarıda düz bir çimen ve birkaç taştan ibaret bir kocaman bir ceviz ağacının gölgesinde,türab halinden türbe haline geleceği günü bekler gibi. ============================================================== İSKENDER BABA TÜRBESİ​ İlçe merkezinde Mektepönü Mahallesinde,yolun altında Fikri Erol’un bahçesinin içinde bir kime ait olduğu ve ne zaman yapıldığı hususunda pek bir bilgi bakıldığında pek belli olmayan türbe iki bölmeden yönündeki kapısından zorla içeri girilen bölüm, eskiden küçük mescit gibi kullanılır,Kur’an bir girişle geçilen iç odada ise iki adet mezar varmış. Nüfus Müdürü Fikri Bey,bu mezarların başında şamdan olduğunu söyledi, fakat biz gittiğimizde birinci odanın kubbesi yol tarafından çökmüş ve içine taş toprak dolmuş kısmı da kubbeden bir eser kalmamış ve bir yığıntıya dönüşmüş gibi duruyor. ================================================================ GÜL BABA’NIN ÜLKESİ Macaristan , Yahya Kemal’in “bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik” mısralarının ilham kaynağı... Macaristan. Tuna kıyısında Osmanlı askerlerinin deli deli akan mavi suya “Akma Tuna akma ben bir dertliyim” diye dert döktüğü anıların ülkesi. Macaristan,1526’da Osmanlı’nın hakimiyetine girdi. Bu tarihten itibaren 145 yıl boyunca bölgede kendine özgü bir Balkan-İslam ortamı oluştu ve Macar topraklarının çehresi yeni bir karakter kazandı. Zigetvar’da, Mohaç’ta, Estergon’da atalarımız at bindiler... Şimdi bile Macaristan topraklarında nereye gitseniz ecdat topraktan doğrulup karşınıza çıkacak gibi. Kanuni Sultan Süleyman Macaristan topraklarında, Zigetvar’da şehit düştü. Şimdi onun iç organlarının bulunduğu mezarının olduğu yer Türk-Macar Dostluk Parkı ismiyle ebediyete uzanıyor. Osmanlı’nın Kanuni Sultan Süleyman’dan sonra eski gücünü kaybetmeye başlamasıyla Macar toprakları da elinden çıktı. Bu tarihten itibaren de bölge halkı savaş ve istilalardan başını kaldıramadı. Bugün ise Macaristan özgürlüğün tadını çıkarıyor. Ve Macaristan, sanatı, mimarisi, tarihi, yeşili ve sevecen halkıyla konuklarını gururla ağırlıyor... Orta Avrupa’nın tarih boyunca iştiyakla sevilmiş, iştahla kuşatılmış şehri Budapeşte’deyiz. Tarihin mühürlediği Budapeşte, ne dünkü güzelliğinden bir şey kaybetmiş, ne de gelecekte kaybedeceğe benziyor. Renk renk köprüler Buda ile Peşte’yi birbirine bağlıyor. Ve bu köprülerin altından bir çok savaşa şahitlik etmiş, her milletten askerleri serinletmiş aynı zamanda mezar olmuş Tuna akıyor. Tuna, bir çok kimsenin zaman zaman hayallerini kağıttan bir kayık gibi sularına bıraktığı nehir. Arif Nihat Asya’nın şiirinde seslendiği Tuna, bugün kirlerinden kurtulmaya çalışıyor. “Orda evlek evlek havuzların var Burda boynu bükük öksüzlerin var Ey Tuna! EyTuna; susuzların var Suyundan içem de kanam! der ağlar Gider Mustafa Paşa’m“Tuna’m”der ağlar” “Gül Baba” Osmanlı’nın 150 yıla yakın hakimiyetinde kalan Budapeşte’de bize Osmanlı’yı hatırlatacak çok az şey buluyoruz. Bunlardan biri de Gül Baba Türbesi... Gül Baba Türbesi, Budapeşte’de Macarların Rozsadomb dedikleri Gül Tepesi’nin Doğu yamacında küçük bir Türk yapısı. 1997 yılında restorasyonu tamamlanan Gül Baba türbesi gülen yüzüyle ziyaretçilere hoş geldin diyor şimdilerde. Gül Baba türbesine adını veren Gül Baba hakkında değişik rivayetler var. O bir savaşçı mı yoksa dostluk ve hoşgörü temsilcisi bir Bektaşi miydi? Yoksa Gül Baba’nın ismi taşıdığı misyonun remziyle mi bütünleşmişti. Bu konularda kesin bir bilgi yok. Ancak şu kesin; Gül baba, Tuna kıyılarındaki türbesiyle ve türbenin bitişiğindeki tekkesiyle, Türk- Macar halklarının birlikte yaşadığı dönemi hatırlatan hoşgörü abidesi adeta. Buranın ruhaniyeti insanı sarıp sarmalıyor. Macaristan’da Gül Baba demek hoşgörü demek, sevgi demek. Onu içinde Ülkenin her yerinde “Gül Baba” isimli lokantalar, iş yerleri bulabilirsiniz. “ Kahraman Düşmandı, Rahat Uyusun” Budapeşte’de Gül Baba türbesinden başka Buda kalesinin kuşatmasında şehit olmuş ecdadımızın bulunduğu bir mezarlık da var. Ama mezarlık olduğunu yanına iyice yaklaşınca anlıyorsunuz. Çevresi düzenlenmemiş ve ilgi görmemiş. Yalnızca şehitlerimizin mezar taşları var. İlgi bekliyor. Buda’daki son Osmanlı valisinin kabri ise daha bakımlı. Buda kalesinin içinde yer alan mezar taşına Macarların yazdığı yazı onun büyüklüğüne büyüklük katıyor. “Kahraman Düşmandı Rahat Uyusun”. İstanbul’dan 1500 kilometre uzakta Macar, Türk ve daha bir çok milleti adilce yöneten Osmanlı’nın son Buda valisi Abdurrahman Abdi Arnavut Paşa’ nın mezar taşına ayne böyle yazmış Macarlar. Ve Galiçya şehitleri. Budapeşte’de görülmesi gereken yerlerden diğeri. Birinci dünya savaşında Macarlarla birlikte, omuz omuza savaştığımız cepheye gönderdiğimiz Mehmetçikler burada yatıyor. Bir çoğu 17-18 yaşındaki şehitleri ziyaret ederken, bu günlere gelmemiz için herşeylerini verenlere bir kere daha şükran duyuyorsunuz. Macaristan’la ilgili bir kaç satır başı; Ülkedeki hamamların hemen hemen hepsi Osmanlı yapımı. 147 yıllık Osmanlı tadrihinde hiç kilise yıkılmamış. Ancak Osmanlı’dan sonra 80 camiyi yıkmışlır Macarca’da sakal, fincan, kerem gibi 300’e yakın Türkçe kelime var. Atilla ismi çok kullanılanlardan. Hunlardan gelen bu ismi cadde adı olarak bile görebilirsiniz. Bir çok aile “Türk” soyadını kullanıyor. Ülkede Türkçe öğreten bir dil merkezi., 100 tanede Türkçe öğrenen Macar öğrenci bulunuyor. Ayrıca Türk girişimcilerin açtığı bir de Bugs Bunny adında Türk kreşi var. Avrupa’nın ilk metrosu Budapeşte’ye yapılmış. Şehir içinde hiçbir binayı yıkmıyorlar, yalnızca restore ediyorlar. yapılmış. Macar-Türk dostluk derneği, Macar-Türk işadamları derneği. Macar-türk öğrenci derneği ülkedeki Türkiye bağlantılı kuruluşlar. Ülkede 150 bin civarında yabancı yatırımcı bulunuyor. Bunlardan sadece 100 kadarı Türk. Özelleştirmenin %80’i tamamlanmış. Macaristan, 2000’de Şengen vizesine geçiyor, 2001’de AB’ye üye oluyor Enflasyon 6 yıldır %17 civarıda. Üniversiteler ülkesine Türkiye denklik veriyor. ================================================================ Gül Baba Türbesi ve Heykeli Türbenin Bulunduğu Yer Gül Baba’nın Türbesi Macaristan'ın başkenti Budapeşte'de, Tuna nehrinin sağ tarafında yükselen Rózsadomb Gültepe semtinde, tepenin doğuya bakan yamacında bulunur. Peşte’den Buda’ya[1] Tuna üzerindeki Margit Köprüsü'nü geçtikten sonra, köprübaşından batıya doğru yaklaşık 100 m. yürüyerek, anayoldan Margit körút ayrılıp sağa doğru Török utca Türk Sokağı başlar. Küçük ve kısa sokak ucundan Gül Baba utca'dan Gül Baba Sokağı tam türbeye kadar gidilir. Türbenin Mimari Özellikleri Gül Baba türbesi 3. Budin beylerbeyi Yahyapaşazâde Mehmed Paşa’nın 1543-1548 tarihleri arasında süren beylerbeyliği döneminde yerli inşaat malzemesinden ve büyük ihtimalle yerli inşaat işçileri tarafından yapılmıştır.[2] Plâni çapı altı sekizgen temel üzerine ayaklığa yerleştirilmiş sekizgen düz gövdesi kesme blok kum taşlarındandır. Binanın her yüzeyi kare biçiminde nişlerle düzenlenmiştir. Binanın kubbe altındaki kenarı, kesme kireç taşlarındandır. Kubbe ile pandantifleri tuğladan yapılmıştır. Kubbenin çatısı eskiden kurşunla örtülmüştü. Kapısı segment yayvan kemerlidir. Aslında giriş kapısı, üzerinde tek bir “Bursa kemeri” biçiminde oluşturduğu demir parmaklı penceresiydi. Türbenin iç mekânının tek süslemesi sadece gövde duvarlarının sekiz “kör Bursa kemeri”dir. İç duvarları sıvalanmış; dış yüzeyi sıvalanmamıştır. Yazık ki sonraki tamirler sırasında, eski badanası tamamen bozuldu. Çünkü türbenin iç duvarlarında ziyaretçiler tarafından yazılmış güzel gazeller bulunduğunu yazılı kaynaklar bildirirler. [4] Mekân ortasında tek bir sanduka yerleştirildi. Türbede mihrab nişi yoktur. Eserin Tarihi ve Onarımları Alman Wernher 1551 tarihli Budin'i ve çevresini de değerlendirdiği yazısında ilk defa türbe ile zaviyeyi tekke anar, ama Gül Baba’nın şahsiyetinden hiç söz etmez. Bu kaynak Evliya Çelebi’nin “Seyahatnâme” eserinden yüz yıl önce yazılmıştır. Evliya önce tekkeden söz eder “Gül Baba Bektaşi Tekkesi, Veli bey hamamının yanında bağ tepesinde bulunan güzel tekkedir” der; sonra türbeden “Gül Baba kurşunla kapalı bir kubbe altında çiçekler arasında gömüldü. Sandukası yeşil kumaşla örtüldü, şad başında parlayan Bektaşi tacı var. Etrafını çeşitli Arab ayetlerle süslenir. Ben fakirim de şiirlerimi yazdım...” diye ayrıntılı bilgi verir. 1660 çevresinde Behram Dimişki Bektaşi tekkesinden bahsederken türbeden hiç söz etmez. Evliya’nın zamanında bir Alman seyyah Ottendorf, Budin'i geçtikten sonra Gül Baba Türbesi'nden yazarken, Gül Baba’nın ismini Almanca'ya “güllerin babası” Vater der Rosen olarak çevirmiştir. Budin şehir planında türbenin tasviri de yer almıştır. Türbenin ilk resmi 1600 tarihli bir akvareldir. Budin'in geri almasından sonra daha çok çizilmiş betimlenmesini tanıyoruz. Arasında Fontana tarafından çizilen türbenin sekizgen plâni ile kubbesini de gösteren betimleme en güzelidir.[5] Türbe, kentin geri alması için Türkler ve Macarlar arasında süren savaşlarda önemli bir zarar görmedi. Geri aldıktan sonra türbenin bulunduğu yeri Gül Tepesi Rózsadomb olduğu gibi Cizvitlerin Buda merkezine tahsis edildi ve türbe de Aziz Jozef’e adanmış olarak şapele dönüştürüldü. Cizvit tarikati 1773’te dağıtıldıktan sonra tarikatın tepedeki gayri menkullerine şehir yönetimi el koyup, sonraları satmıştır. 1861’de Buda Şehir Meclisi, János Wagner ismindeki zata Mecset Mescit sokağındaki arsaların almasına ancak “Mescite uğrayanlara ve yıllık ibadetlerini kılmak için gelen Türk papazlarına ! kendi arsasından geçmelerini” sağlaması şartı ile izin verir. Meclisin türbeyi yanlışlıkla mescit saymasıyla birlikte haclar hâlâ devam etmekteydi.[6] Wagner, daha sonra türbenin arsasını da satın almış. 1885’te inşaat ustası Lajos Grill, Türkiye Başkonsolosluğu'nca türbenin restorasyonu ile görevlendirilmiştir “Bu mezar anıtının duvarlarını içerden ve dışardan düzeltirim, yeni merdiven, pencere ve kapı yaparım, eski tahta kiremitlerle kaplı çatı yapısını söker, yerine pala ile kaplı yeni bir çatı hazırlamaktayım, dolayısıyla bu mezar anıtının uzun bir dönem için herhangi bir tamirine ihtiyacı olmıyacaktır.”[7] Türbenin onarımları 1867 yılında Sultan Abdülaziz’in girişimi ile bitirmiş. 1914’te Macar Diyanet ve Milli Eğitim Bakanlığı Gül Baba Türbesi'nini “tarihi ve kültürel ehemmiyeti gerekçesiyle” yasayla “korunacak tarihi anıt” olarak ilan etti.[8] Tarihi anıtın 1915 yılki tamiri ile zemin asıl düzeyine indirilmesine bağlı olarak, antropolog Ord. Prof. Lajos Bartucz’un yönetiminde mezar araştırma kazıları yapıldı. Mezarlarda üç kişinin iskelet kalıntıları bulundu. Bunlardan biri Ortaçağ'dan, 16. yüzyıldan çok daha evvel, ama ikisi 16. yüzyıldan kalmaydı. Bunların arasında boyu 164 cm. olan güçlü bir yaşlı erkek iskelet sahibinin tabutu, türbenin ortasında bulunduğu için de tabutun konumu ve buna paralel yerleştirilmiş iskeletin, Gül Baba’nın ebedi uykusuna Mekke’ye dönük olarak bırakıldığını göstermesi sebebiyle de büyük ihtimalle Gül Baba’ya ait olduğunu araştırmacılarca kabul edildi. Başka bir iskeletin sahibi, doğal bir ölümle ölmemiş. Çünkü göğüs ve kaburga kemiği ile kürek kemiğinde keskin bir aletin saplanmasından doğan ağır yaralanma izleri görünmektedir. Büyük bir olasılıkla 16. yüzyıl sonu ölen bir Türk savaşçısının iskeletidir. Yaklaşan Ramazan Bayramı nedeniyle mezar kalıntıları “yakın ve uzaklardan gelen hacı ve müminlerin türbede ibadetlerini yapabilmeleri için” aynı yıl temmuz ayında törenle tekrar mezara konmuştur. Uzayan tamir işleri bitince, türbe ancak 1918 yılında müminlere ve hacılara açıldı.[9] 1931’de Gül Baba İslam Cemiyeti, bir sene sonra ise Gül Baba Derneği kuruldu. 1934’te Cenevre'de Milletler Cemiyeti'ndeki dünya Müslümanlarının temsilcisi Suriye prensi emir Arslan Habib, Budapeşte'yi ziyaret edince Gül Baba Türbesi'nin çevresinde inşa edilecek bir Orta Avrupa İslam Merkezi oluşturulmasının planı da ortaya atıldı. 2. Dünya Savaşı nedeniyle bu plan gerçekleşemedi. [10] Wagner köşkü, 2. Dünya Savaşı'nda bombalanmış, şato yerle bir edilmiş, türbe toprak altında kalmıştı. Ama şato, türbenin daha ağır zarara uğramasını engelledi. Asıl durumunun rekonstrüksiyonu 1960’ta başlandı. 1963'te Macar Hükümeti tarafından türbe onarılmış, şatonun yıkıntıları kısmen temizlenmiştir. Bu esnada türbenin kurtarılması için çeşitli mimari ihaleler düzenlenmiş, ancak bir netice alınamamıştır. [11] 1995 yılında Macar mimar Tamás K. Pintér ve ekibi tarafından hazırlanan proje uygun bulunmuş ve 1996'da Macar Tarihi Anıtlar Koruma Mevzuatı'na ve çevrenin mimari-doğal yapısına da uyumlu, aynı zamanda daha mütevazi bir Gül Baba Türbesi'nin restorasyonuna, çevre düzenlenmesine Türkiye Cumhuriyeti Kültür Bakanlığı'nın girişimleri ve maddi desteğiyle başlanmış; büyük toprak yığınlarının altında Wagner Şatosu zamanında mahzen olarak kullanılan Bektaşi tekke ve hücreleri ortaya çıkarılmıştır. 1997’de Budapeşte'yi Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel liderliğinde Türk devlet adamları heyeti ziyaret edince, Gül Baba Türbesi'nin açılış töreni düzenlendi. Türkiye Kültür Bakanlığı Güzel Sanatlar Daire Başkanı Mehmet Özel, konuşmasında daha önce yapılmış restorasyonlardan ve yeni biten onarım işlerinden söz etti “Gültepe temizlenmiş, 200 kamyondan fazla toprak şehrin dışına atılmış ve bugünkü onarım 14 ayda tamamlanmıştır... Türbenin çevresi Osmanlı mimarisine uygun olarak revaklı yol haline getirilmiş, 64 sütunla çevrilmiştir. Sütunlarda Koca Sinan’ın sütun başlıkları kullanılmıştır. Bahçeye bir Osmanlı çeşmesi ile selsebil yapılmıştır. Ortaya çıkmış Bektaşi tekke ve hücreleri onarılarak Türk kahvesi, okuma ve dinlenme salonları, üstü ise seyir tarası haline getirilmiştir. Türkiye’den getirilen 150 gül fidanı sembol olarak bahçeye dikilmiştir. Kullanılan bütün çiniler 16. asır motiflerinden ve Kütahya’da yaptırılmıştır. Döşeme taşları ise Kayseri’den getirilmiştir.”[12] Türkiye Cumhuriyeti Kültür Bakanı İstemihan Talay da açılış törenindeki konuşmasında “Balkanlarda birçok Türk eseri yok edilirken, Macaristan’daki eserlerin pek çoğu korunmuştur. Bu yüce anlayış dolayısıyla Macar dostlarımıza Türk ulusunun şükranlarını sunuyorum. Gül Baba Türbesi Avrupa’da Türkiye Cumhuriyeti’nin restore etmesine izin verilmiş ilk Türk mimari eseri olması bakımından da önemlidir...“ [13] dedi. Türbenin açılış töreninde Gül Baba’nın başında gülü ve elinde şiir demeti ile yapılan heykelini de açıldı. Gül Baba'nın Şahsiyeti [14]  Gül Baba kimdi?  Bir savaşçı mıydı?  Dostluk ve hoşgörü dolu bir Bektaşi miydi?  Nerede yaşamış, nerede ölmüştü? Bu soruların cevapları değişik tarih kaynaklarında değişik şekillerde yer alıyor. Gül Baba hakkındaki bilgileri 1663’te Budin’i ziyaret eden Evliya Çelebi'den öğrendik. Gül Baba’yı 15. yüzyıl sonlarıyla 16. yüzyıl başlarında yaşamış bir şair Bektaşi dervişi diye anlatıyor[15] ve Budin Kalesi'ni Kanunî Sultan Süleyman, paşaya verince “Gül Baba, Budin’in bekçisidir. Onun bakınıni muhafaza edin!” diye de buyruk çıkardığını kaydediyor.[16] Mezarının Budin’de bir çiçekli bahçe içinde, kurşun örtülü bir kubbede olduğunu söylüyor. Birkaç kaynak Evliya Çelebi'nin doğum yerinin Merzifon’da olduğunu söylüyor. Kendisi Seyahatnâme'sinde Gül Baba’nın da “Türklerin Türk'ü”nün Ahmed Yesevi sülâlesinden, babası Derviş[17] Mohammed Zilli'nin ise Merzifonlu[18] olduğunu yazdı “Doğum yeri Sivas eyaletindeki Merzifun. Budin fethedildiği zaman Süleyman han yanındaydı, ve camide ilk namaz kıldığı zaman vasiyetnâmesinden sonra, vefat etti. İkiyüzbin askerlerden oluşan topluluk hemen üzerinde namaz kıldı, tabudunu Süleyman kendisi götürdü. Şímdi parlayan mezarında yatar.” diye kaydediyor.[19] Sonra “Babam bana söylediği rivayetinde, Müslüman ordusu o cuma günü o kadar çok sayılıydı, ki yalnız kaleyi değil, dışarda bir saat mesafeye uzanan dağları ve bağları Gül Baba Tepesi'ne kadar doldurdu. Burada ilk defa Gül Baba vefat etti, ve Süleyman han namaza hazırlanınca, Gül Baba için Ebu Suud Efendi namazını kıldıktan sonra Budin toprağı içine gömüldü. Gül Baba Bektasi fakırların birisiydi, Fatih, Beyazit, Selim ve Süleyman hanlar beraber ile bütün savaşta mevcut oldu. Gül Baba Peygamber’in ailesindendi; Allah mezarini takdis etsin!” diye yazıyor.[20] Bu yazılı kaynaktaki zatın Budin Buda şehrinde yaşamış, Kanunî Sultan Süleyman’ın da onu büyük saygı gösterdiği bilinmektedir. Gül Baba'ya Evliya Çelebi mümkün olamayak bir şekilde çok uzun bir ömür biçmiştir. Çünkü Fatih ilk defa 1444-1446 arasında, babası öldükten sonra da 1451-1481’e kadar hüküm sürdü; ama Gül Baba Budin Kalesi'ni fethedildiği 1541’de öldü.[21] 20. yüzyıla kadar Evliya Çelebi Seyahatnâmesi'nden başka bir kaynak ele geçirmemiş, ama 1935 yılında Türkiye'de Isparta ilinin Uluborlu ilçesinde bağlı İlegüp köyünde bulunan bir tarihî kayıtta asıl adı Cafer olan Gül Baba’nın, Kanunî Sultan Süleyman’ın daveti üzerine Budin seferine katıldığı bildiriliyor. Alman Theodor Menzel Bektaşi tekkesi şeyhinin işaret olarak tacında gül taşıdığı için kendisine Gül Baba dendiğini yazıyor.[22] Evliya Çelebi de erenin başında Bektaşi dervişlerin parlak tacının bulunduğunu yazmaktaydı. Bu tac ya da arakiye Bektaşi dervişlerinin ve genelde sofilerin en önemli simgelerinden olup, sofi dünya görünüşünün özünü ifade etmektedir İçi sır, dışı ışık, iğnesi hoca, ipliği talebe, kubbesi Allah, oniki dilimi Oniki İmam, mührü Muhammed-Ali'dir. Tac baştaki alt ve bunun üzerinden üst kısımdan ibarettir. Yarım küre şeklindeki üst kısmın kaç dilimden oluştuğuna bağlı olarak ayrı ayrı anlamlara sahiptir Bir dilim Allah’ın tek Tanrı olduğunu; yedi dilim göğü; oniki dilim ise Oniki İmamı ya da Kelime-i Tevhid’deki oniki harfi simgelemektedir. Tacdaki gül, yani küre şeklinde kumaş parçası, tek hakikat olan Tanrı'yı sembolize etmekte, fakat aydınlananların mührü olarak da saymaktadır. [23] Ünlü Macar türkolog Gyula Németh’in, gül sözcüğünün gülmek eyleminin emir şekli olduğunu belirterek Gül Baba lakabını gülmekle açıkladığını biliyoruz. Gül Baba’nın efsanevî hayatı Danimarkali yazar Andersen tarafından kaleme almıştır. Macar besteci Jenő Huszka, Gül Baba adlı bir operet bestelemiştir.[24] Gül Baba Heykeli Heykelin bulunduğu yer Macaristan'da, Törökkopány Türk Kaplan? köyündedir. Köyün isminde yer alan Macar “török” sözü, Türkçede Türk demektir. Osmanlıların döneminde Koppány ismin önüne yapıştırıldı. Köy Macaristan’ın Tuna ötesindeki Dunántúl bölgesinde Somogy ilinde, Balaton gölünden güneye yaklaşık 30 bulunur. Köyün ismini Evliya Çelebi kalesinden ve kapılarından söylerken Seyahatnâme'sinde de anar. Köyün bugünkü arsa ve sokak isimlerinin çoğu Türk asıllıdır. Örneğin Török kút Türk kuyu a Csesme dűlő çeşme arsası Hodzsa kert hoca bağçesi, Bég útja Bey’in yolu, Baba dağ Baba dağ vs. Türk kuyu çeşme arsası da köyden 2-3 km. uzakta güzel bir orman içinde bulunur, pınarın arı suyunu blok taşlarıyla karışmış tuğlalardan olusturduğu kemerli niş koruyor. Yakınında ahşap masalar ile banklar yerleştirilmiş, güzel bir piknik yeridir. 12 Ağustos 2001 tarihinde Törökkopány köyünün merkezinde bir alana "Gül Baba Alanı" adı verildi ve Türkiye Cumhuriyeti’nin armağan ettiği, heykeltıraş Metin Yurdanur’un daha önceki günlerde yerleştirilmiş eseri olan Gül Baba heykelinin açılış töreni yapıldı. Şimdi Törökkopány köyünde Roma Katolik kilisesi ve yanına yenileştirilmiş güzel bir sebilin tam karşısında, Belediye Binası’nın yakınında, anayolun bir köşebaşında Gül Baba’nın göz kamaştırıcı heykeli yükseliyor. Heykel çiçeklerle çevrilmiştir ve arka planda gül bahçesi vardır. Özet Gül Baba beş asırdır düşünceleriyle var olmaya devam etmiştir. Bugünkü dünyada eksikliğini hissettiğimiz sevginin, dostluğun ve “incinsen de incitme” felsefesinin düşünürüdür. Gül Baba Türbesi sadece tarihî değil, aynı zamanda insanlığın kardeşliğini ve barış arzusunu temsil etmektedir. Gül Baba, Ahmed Yesevî, Mevlana, Yunus Emre ve Hacı Bektaş Veli çizgisinin Avrupa'daki uzantısıdır. Gül Baba ve temsilcisi olduğu çizgi, “diğerkâmlığın” yüceliğini bizlere öğretmektedir. Diğer bir deyişle, dünyaya bizden farklı olanın “öteki”nin gözüyle bakabilmeyi salık vermektedir. Dünyaya, “öteki”nin, bizden farklı olanın gözüyle bakabilmeyi öğrendiğimiz taktirde, “biz ve onlar” söyleminin ayrımcı duvarlarını yıkabiliriz. Birbirimize saygı göstermeyi ve kalıcı dünya barışını ancak bu zeminde kurabiliriz. Gül Baba işte bu hoşgörü çağrısını seslendiren ululardan biridir.[25] Gül Baba asırlardır güzelliği, hoşgörüsü ile herkesi kendisine hayran bırakmış, gerek Macar Hıristiyan gerek Türk Müslüman halkı açısından bir efsane ve gönül kahramanı olmuştur. Zebân-ı bülbül-i bâğ zikr ü senadur Dil âyîne-i hüsn-i sıdk u saâdur Beni bî-dil ü bî zebân koyma yâ Rabb Ki bî dillik ü bî zebanlık belâdur. [26] ================================================================== TÜRBELER Yeşil Türbe Kubbe-İ Hadra Dört fil ayağı sütun üzerine bir Selçuklu şaheseridir. Kubbeyi hadranın ve kalkmalı dıştan 16 dilimli bir külahı vardır. Külahla silindir gövdenin birleştiği yerde Ayet-Ül Kürsi yazılıdır. Kubbe muhtelif motifler süsü ve kufi ayetlerle bezenmiştir. Kubbenin altında Mevlâna ve Sultan Veled yatmaktadır. Mezar üzerinde en son Abdülhamit II.'nın hediye ettiği altın sim işli bir puşide örtülüdür. Kubbenin doğusunda Sultan-Ül - Ülema'nın kabri bulunmaktadır. Selçuklu ağaç işlemeciliğinin bir şaheseri olan sandukası yüksekçedir. Arka cephesi görülmediğinden ayakta imiş hissini verir. Bu sanduka Mevlâna için yapılmış, bilahare babasının üzerine kaldırılmıştır. Sultanlar Türbesi Alaeddin Camii içinde kuzeyde, klasik Selçuklu türbeleri tipindedir. Gövdesi kesme taşlardan on yüzlü prizma şeklinde yükselmiş, üzeri tuğladan on köşeli bir pramitle örtülmüştür. Türbe, Sultan Kılınçaslan tarafından yaptırılmıştır. Türbede sekiz çinili sanduka vardır. Aşağıda isimleri yazılı Selçuklu Sultanları; Sultan Mesud I, Kılınçaslan II, Rükneddin Süleymen II, Gıyaseddin Keyhüsrev I, Alaeddin Keykubat I, Gıyaseddin Keyhüsrev II, Kılınçaslan IV, Gıyaseddin Keyhüsrev III medfun bulunmaktadır. Tavus baba Türbesi Konya'nın tarihi bir mesire yeri olan Meram'dadır. I. Alaeddin Kuykubat Devrinde Konya'da ölmüş olan Şeyh Tavus Mehmet-el Hindi'ye aittir. Taş ve tuğladan yapılmış, tonas kubbeli sade bir eserdir. Ateş-Baz Veli Türbesi Eski Meram yolu üzerindedir. Klasik Selçuklu Kümbetleri tipindedir. Türbe 1285 yılında ölen Mevlevi Ateş-Baz Yusuf'a aittir. Kesme taşlardan sekiz köşeli gövde sekizgen pramit tuğla örtülü bir külahla yapıştırılmıştır. Taş söveli kemerli kapısının altında mezar mahsenine inilen bir de kapısı mevcuttur. Gömeç Hatun Türbesi Musalla Mezarlığındadır. Selçuklu türbeleri arasında değişik bir karakteri vardır. Bodrum, sivri kemerli beşik tonozlu bir eyvandan müteşekkildir. Büyük bir kısmı kesme taştan, geri kalan kısmı ise tuğladan örülmüştür. Dış görünüşü itibariyle bir kaleyi andırmaktadır. Eyvan kemerlerin içinde mozayiklerle süslenmiştir. Türbenin Anadolu Selçuklu Sultanı Rükneddin Kılıç Aslan'ın karısı IV. Gömeç Hatun'a ait olduğu söylenmektedir. Kesikbaş Türbesi Kalenderhane Mahallesindedir. Kime ait olduğu bilinmemektedir. Klasik Selçuklu türbe örneklerine uygun olarak yapılmıştır. Sekizgen bir kaidesi ve gövdesi vardır. Sekizgen bir pramitle örtülmüştür. Tahir İle Zühre Türbe Ve Mescidi Beyhekim mahallesindedir. Türbe halk hikayelerine geçmiş Tahir ile Zühre'ye aittir. Tuğla örtülü bir kubbe olarak yapılmıştır. Mescidin doğusunda tuğla moziyiklerle küçük portale oradan çapraz kubbeli bir dehlize oradan da bir kapı ile mescide geçilmektedir. Türbenin alçı relyeflerle süslü bir mihrabı vardır. Emir Nurettin Türbesi Sephavan mahallesindedidr. Selçuklu emiri Nurettin'e aittir. Sekiz köşeli bir plan üzerine kesme taşlarla yapılmış ve sekizgen bir külahla üzeri kapatılmıştır. Taç-Ül Vezir Türbesi Dede Bahçesi civarındadır. Kültür Fuarı Klasik Selçuklu kümbetleri tipinde bir külliyeye dahil olarak yapılmıştır. Bu gün külliyede yalnız türbe kalmıştır. Anadolu Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubat I, Gıyasettin Keyhüsrev II , emirlerden Taç- Ül Vezir Seyit tarafından sekizgen bir gövde üzerine sekizgen bir pramit külahtan tuğla ile yaptırılmıştır. İçerisi sekizgen nişle süslenmiş, yuvarlak bir kubbe ile örtülmüştür. Ali Gav Zaviyesi Ve Türbesi Tarla mahallesindedir. XIV. yüzyılda inşa edilmiş, medresede bulunan bir zaviyesidir. XV. yüzyılda yaşamış Hacı Bayram-ı Veli ahvalinden Ali Gav Baba metfundur. Eyvanı ve dört odası vardır. Burhaneddin Fakih Türbesi Burhandede mahallesindedir. 1454 yılında bilgin ve mutasavvıf Burhaneddin Fakih Paşa için yaptırılmıştır. Kare bir plana oturan gövde sekiz köşeli ikinci bir gövde ile tamamlanmakta ve örtü pramit bir külahla son bulmaktadır. Türbenin içten tuğla örgülü bir kubbe ile örtülüdür. Basit bir sandukası ve mermer kitabesi mevcuttur. Diğer Türbelerden bazıları Gühertaş Türbesi, Karasungur Türbesi, Pir Esat Türbesi, Ulaş Baba Türbesi, Şeyh Osman Rümi Türbesi, Fakih Dede Türbesi, Kalender Baba Türbesi, Siyavus Veli Türbesi, Turgutoğulları Türbesi ================================================================== 40 yaşındayım. Şeker hastasıyım. Erken boşalma sorunum var. Ne önerirsiniz? Şeker hastalığı, cinsel hayatı etkiler. Erken boşalma şikayetlerden birisidir. Bu nedenle perhiz-su-hareket-düzenli tedavi ve stres kontrolü şarttır. Düzensiz beslenen, düzensiz ilaç kullananlarda olumsuzluklar fazla görülür. Erken boşalmanın en önemli sebebi stres-sıkıntı- korku-kaygıdır. Bir kez mutlaka üroloji uzmanına muayene ol. Ayrıca şikayetlerin geçmezse psikolojik destek al. Gerilim erken boşalmayı tetikler. Depresyon hapı kullanıyorum. Cinsel hayatım allak bullak oldu. Hapı bıraksam iyi olur mu? Depresyon hapına doktor mu başlattı yoksa sen mi açık bir eczaneden aldın? Evin şalteri atınca elektrikçiye gidiyorsunuz kendi şalteriniz atınca kafanıza göre ilaç alıyorsunuz. Olmaz. Her ilaç her şeye iyi gelmez. Bu tip ilaçlar cinsel hayatı olumsuz etkileyebilir. Zaten depresyonda da cinsel istek azalabilir. Tavuk mu yumurtadan çıktı yumurta mı tavuktan diye düşünmeyin. İlacı kesin. Psikiyatri uzmanına muayene randevusu alın. Cildime çok dikkat ediyorum. Arkadaşım 'Bebek kremi kullan' dedi. Bu doğru mu? Bebek kremi kullanmak doğru değildir. Yetişkinlerin cildinin asitlik düzeyi farklı, çocuk ve bebeklerin cilt asitlik düzeyi farklıdır. Bu nedenle bebek ve çocuk ürünleri yetişkinler için uygun olmaz. Yetişkin insanda üst tabaka epidermisin asitlik derecesi Ancak yeni doğan bebeğin cilt üzeri asit mantosu henüz oluşmadığı için hazırlanan ürünler farklıdır. Kendinize has özelliklere göre bakım ürünü kullanmalısınız. DÖVME YAPTIRMAK ZARARLI MI? Dövme yaptırmak istiyorum. Ama kansere neden olur diye korkuyorum. Zararı var mı? Geleceği bilmem mümkün değil. Ancak, yazdıklarından anladığım kadarı ile dövme konusunda çok da istekli değilsin. Bir uygulama kanser yaparsa tehlikeli, yapmazsa tehlikesiz midir? Özellikle bulaşıcı hastalıklar açısından dövme ile ilgili riskler vardır. Derisi insanın orijinal ve vazgeçilmez kıyafetidir. Paha biçilmez, dünyada bir tane olan bir kıyafettir insanın cildi. Mümkün olduğu kadar korumak kollamak önemlidir. ​EŞİM İLİŞKİDEN KAÇINIYOR 64 yaşındayım. Eşim cinsel ilişkiye girmekten kaçınıyor. Ben istiyorum, o istemiyor. Ne olur bana yardım edin. Yaş ilerledikçe kas, kemik, eklemler aşınır. Eski pozisyonlar şimdi rahatsız edici olabilir. Uygun pozisyonlarınızı düşünün. Eşinin sana anlatmadığı, menopoza bağlı sıkıntıları olabilir. Gerekirse bir kadın hastalıkları uzmanına muayene olsun. İleri yaş hanımlar "Bu yaştan sonra" diyerek bu muayenelerini önemsemezler. Bazen idrar kesesirahim sarkmaları, ilişki sonrası idrar yapma şikayetleri olabildiğinden ilişkiden sakınabilirler. ADAÇAYI AŞKI TAZELER Son zamanlarda cinsel isteğim artmıyor. Adaçayı önerdiler. İyi gelir mi? Cinsel istek azalması çok sık rastlanan şikâyetlerdir. Ruhsal durum, cinsel organların ve bazı hormonların hastalıkları cinsel isteği azaltabilir. Bitkiler ve gıdalar önemli desteklerdir. Ancak sihirli çareler değildir. Ruhsal durum ya da altta yatan bedensel hastalıklar çözülmeden çayla çorbayla harikalar yaratamazsınız. Adaçayı, ısırgan otu çayı, adamotu kökü çayı bu açıdan faydalıdır. Unutmayın çalışmayan motora hangi yağı koyarsanız koyun bir işe yaramaz. 57 yaşındayım. 3 hafta önce prostat ameliyatı oldum. Uzun zamandır eşime yaklaşamadım. Ne zaman ilişki olur? Sabreden derviş muradına ermiş. Anlaşılan dikişlerin alındı. Ameliyat sonrası ilk 3 ay cinsel ilişkide bulunmayın. Yoksa ağrı ve kanlı meni gelmesi söz konusu olabilir. Ayrıca ilk ay dik oturma, ilk 2 ay ağır egzersiz ve yük taşımaktan da kaçın. Bisiklet, motorsiklet ve binek hayvanlarına at, eşek vs binme. 5 yıllık evliyiz. 3 çocuğumuz var. Eşim 'Tüp bağlatalım' dedi. Bir zararı var mı? Bahsettiğiniz durum, kadınlarda yumurtayı taşıyan tüplerin ameliyatla bağlanmasıdır. Uygulandıktan sonra artık gebe kalınması beklenmez. Tüplerin bağlanması, kadının cinsel isteğinde, adet düzeninde, vücut yapısında herhangi bir değişiklik meydana getirmez. Bütün bu olaylar eskisi gibi devam eder. UYKUDA NEFESİM DURUYOR 3 aydır eşimle bir şey yapamıyoruz. Bir de uykuda nefesim duruyor. Buna ne dersiniz? Bu tariflerle sadece "uyku apnesi hastalığı" derim. Erkeklerde empotans, iktidarsızlık, kadınlarda cinsel isteksizlik, libido kaybına neden olarak cinsel yaşamı da olumsuz etkiliyor. Erkeklerde iktidarsızlığa neden olurken, kadınlarda ise cinsel isteksizlik ve orgazm güçlüğüne yol açabiliyor. Uyku apnesinin cinsel ilişkide sorun yaratmasının diğer bir önemli nedeni, hastaların uykuya eğilimleri nedeniyle cinsel ilişkiyi sürdürememeleridir. Bir an evvel doktora görün. Doktor bey, kortizonlu ilaçlar kemik erimesi yapar mı? Uzun süreli kullanımlarda yapar. Kemik erimesi yani osteoporozda kemik kütlesi azalır. Erkeklerde de olur. Erkeklerde ve menopozdan önce kadınlarda yıllık kemik kayıp oranı yüzde dir. Kemik kütlesindeki her yüzde 10'luk düşüş kırık riskini 2 katına çıkarır. Genetik, yaş, yumurtalıkların alınması sonrası ve hareketsizlikte kemik erimesi artar. Yasal Uyarı Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın. Kuşkulanma paylaş 12 Ağustos 2022, Cuma Doktor bey 4 aydır eşimle doğru düzgün cinsel ilişkiye giremiyoruz. Hemen boşalıyor. Başta bir şey demedim. Doktora... Uyku apnesine dikkat 11 Ağustos 2022, Perşembe 45 yaşındayım. 128 kiloyum. Sigara içiyorum. Nefessiz kalıyorum. Çok horluyorum. Sigarayı bıraksam geçer mi? Bu... Eşinle birlikte çöz 10 Ağustos 2022, Çarşamba 2 yıllık evliyim. 5 aylık bebeğim var. Gebe kaldığımdan beri eşimle cinsel ilişkiye girmek isteğim neredeyse kalmadı.... Her derde deva 09 Ağustos 2022, Salı 2008'de ayağımda problem vardı. Lokal anestezi için belden iğne yaptılar ama cinsel organım da etkilendi. Doktorlar... Eşim mutlu değil 08 Ağustos 2022, Pazartesi 32 yaşındayım. İlişkide sertliğim 8-10 dakika sürüyor. Eşim mutlu olmuyor. Bu durum erken boşalma mı? İLİŞKİDE... Manisa'nın Sarıgöl ilçesinde, geçen 18 Ekim'de şiddetli yağışın ardından meydana gelen sel, fay hattının üzerinde kurulu üzüm bağlarında devasa yarık ve çukurların oluşmasına neden oldu. İlçe halkı, önlem alınması için yetkililere çağrıda bulundu Kaynak DHA Eklenme 25 Ekim 2020 1212 Tedirgin eden görüntü! Korku içerisinde yaşıyolar Manisa'nın Sarıgöl ilçesinde, geçen 18 Ekim'de şiddetli yağışın ardından meydana gelen sel, fay hattının üzerinde kurulu üzüm bağlarında devasa yarık ve çukurların oluşmasına neden oldu. İlçe halkı, önlem alınması için yetkililere çağrıda bulundu. Sarıgöl'de geçen 18 Ekim'de yağan şiddetli yağmur ve dolu sele neden oldu. Hareketli fay hattına giren binlerce metreküp sel suyu, fay hattının üzerinde kurulu üzüm bağlarında devasa çukur ve yarıkların oluşmasına neden oldu. Aşağı Koçaklar Mahallesi'ndeki bağlarda yarıklar yer yer 3 metre derinliğe ulaşırken, bu durum mahalle sakinlerini de tedirgin etti. Vatandaşlar, önlem alınması için yetkililere çağrıda bulundu. Yağışın kısa sürmesiyle facianın eşiğinden döndüklerini aktaran Sarıgöl Ziraat Odası Başkanı Ali İhsan Ülgen, "18 Ekim'de yağan aşırı yağmur ve doludan dolayı fay hattımız tamamen açıldı. 3 metre derinliğinde yarık oluştu. Bu yarık 7 kilometre, aşağıya doğru devam ediyor. Yağmur Allah'tan kısa sürdü. 10 saat falan sürseydi, Sarıgöl ovası 100 metre boyunca açılacaktı. Fay kırıla da bilirdi. Belki bu fay hattına binlerce litre su gitti. İçerisine girdim ve metre ile ölçtüm. 3 metrelik derinlik var" diye konuştu. 'KORKUYORUZ' Yarıkların oluştuğu bağların bulunduğu Aşağı Koçaklar Mahallesi'nde yaşayan Ercan Akdeniz, "Fay hattı kırığı 1969 depreminden sonra oynamaya başladı. Şu an halkımız tedirgin. Bu kırığı ve çukurları görmeyen vatandaşlarımız var. Gördükleri vakit, ürkecek, korkacak daha fazla panik artacak. Burada halk sağlığı için profesyonel bir çalışma yapılması lazım. Verimli bir arazideyiz, bu toprakları kaybetmek istemiyoruz. Bu tehlike için önlem alınmasını istiyoruz. Herkes tedirgin. Herkes zamanla evine korkar hale gelecek. Yağmur biraz daha yağsa tehlike biraz daha büyüyecekti. Biz korkuyoruz. Destek istiyoruz" dedi. 'KORKU İÇERİSİNDE YAŞIYORUZ' Dev yarıkların oluştuğu üzüm bağının sahibi Mustafa Uçar, "Bu çukurlar bizim bağda başladı. Bundan 8 yıl önce oluşan çukurları kapamak için toprak getirip dolduruyorduk. Bu sene 18 Ekim'de yağan sağanak yağmur, o çukurların içerisine girerek kilometrelerce ilerledi. Burada korku içerisinde yaşıyoruz. Çünkü traktörler gelirken acaba ova çöker mi başımıza bir şey gelir mi korkusu yaşıyoruz" diye konuştu. 'FAY HATTI YILDA ORTALAMA 10 SANTİMETRE HAREKET ETMEKTEDİR'Dokuz Eylül Üniversitesi'nde DEÜ Deprem Araştırma ve Uygulama Merkezi DAUM Müdürü ve Jeoloji Mühendisliği Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Hasan Sözbilir, Sarıgöl fay hattının 1969 yılından beridir yıkıcı deprem üretmeden hareket ettiğini söyledi. Sözbilir, "Sarıgöl'de selden sonra meydana gelen kırık ve çatlaklar Sarıgöl fayı olarak bilinen Sarıgöl ilçesinin yerleşim yerinden geçen fay boyunca gerçekleşmektedir. Bu fay 1969 Alaşehir depreminin yüzey kırığına karşılık gelmekte ve o yıldan bu yana asismik olarak, yani yıkıcı deprem üretmeden hareket etmektedir. Yılda düşey yönde ortalama 10 santimetre hareket etmektedir. Bu hareket sırasında kuzey blok çökmekte güney blok ise yükselmektedir. DEÜ olarak, Sarıgöl fayını 2000 yılında haritaladık ve ortalama 50 metre genişliğindeki ve 7 kilometre uzunluğundaki fay hattının yapılaşmaya kapatılmasını önermiştik. 2010 yılında fay hattı afete maruz bölge olarak kabul edildi ve bu hat içinde kalan yaklaşık 100 binanın zamanla boşaltılması kararı alınmıştı. Bu tür faylar üzerindeki hareket sürekli olup üzerinde herhangi bir yapının uzun sure ayakta kalma şansı yoktur. Simdi bu aşamada sel suyu fay boyunca yeraltına inmiş oldu. Yeraltı su seviyesinde belli bir düşüm gerçekleştiğinde yüzeyde fay boyunca çökme ve göçmelerin oluşma durumu olacaktır. Burada önemli olan şey bir sonraki aşırı yağışlardan önce fay hattı boyunca gereken önlemleri alıp, sel suyunun fay hattı boyunca derine gitmesini engelleyen bir drenaj mekanizmasının yapılmasıdır" diye konuştu. Facebook'tan takip etmek için tıklayınız Bu Habere Tepkiniz

yürek sıkıntısı türlü korkular ve teşhis konulamayan hastalıklar için